Pazartesi, Ekim 09, 2006

kendi kendisi kendisinde de şizofrenik sohbetler bölüm bir

kendimi de bi köşede sıkıştırdım ee.. anlat bakalım diyorum görüşmeyeli...

- şöyle genişce yumuşakca rahat bir koltuk olsun da bilgisayar kullanıcılığının asri etkilerini sırtımdan uzak tutabileyim,
- bedeninle bu kadar haşır neşirsin demek son günlerde hı?
- değilim ki ağrıyor, cümleleri kesinleştirmekte üstüne yok. aynı zihinden beslendiğimize göre benim de eksiğim olmamalı.
- burada gülebiliriz birlikte keh keh gibi belki hıncal uluç'u taklit edip.
- düşündümde ben bu değerli gibi gülmeyi pek beceremiyorum bu tür durumlarda burundan çıkan kısa ve tek bir nefesi yeterli görüyorum, sıtmaya tutulmuşcasına nefes darlığı muzdaribi bu gülüştense.
- bu geceyi yazmaya adayıp, bu şizofrenik sohbete davet ederken kendimi, hıncal uluç'un cümle içinde kullanıldığı bir sohbeti hiç ummuyordum. işte hayat nelere kadir diyerek kadir inanırı da burada yersiz bi biçimde analım.
- bu şizofreniye katkı sağlıyacak başka bir konuğumuzsa taa ingilterelerden aramıza katılan morrisey beyler. kendileri "girlfriend in a coma, i know i know ... it's serious girlfriend in a coma, i know i know ...it's really serious " diyerek aramızdalar.
- böyle bilgece laflar edesim var, diğer yandan komik de bulmuyor değilim bu halimi.
- sevgili okuyucu, ancak hatırlıyorum seni, kendime güldüğüm zamanlarda belki; belkide gülmek için.insanın bir şahidi olmasa kendisine gülmesinin ne anlamı olabilir ... bilgelik diyordum evet hergün biraz daha tanıyorum kendimi inanmazsın en çok toplu taşıma araçlarında yeniden tanışıyoruz kendisiyle en çok da kendisinin kendisi ile karşılaşıyoruz.
- sonra aynalar var birde hani şu sirklerdeki komik aynalardan bir kısmı çarpık tanımalar, ışığın çarpılmış adaletinden çıkmış görüntülerim ağzım burnum zihnim, şimdi durup düşünüyorum da sevgili okuyucu o da ben değilmiyim. ışık benim üstümde kırılıp da aynanın şekilsizliğinde şekil bulmuyor mu?

banyodan gelen sesleri kontrol ettikten sonra sohbetimize kaldığı yerden devam ediyoruz, sadece borularda kalmış bir kaç damla suyun aksırmasıymış...

- ne bulmaya çalışıyorum acaba bi kazıya çıkmış da fenerini evde unutmuş şaşkın arkeologlar gibi, ilerliyorum ilerlemesine de bişe görecek gibi olduğumda, ki elimde fenerin olmadığını evde bıraktığımı da göz önünde bulundurursak oldukça görülmeye değer bişi olması lazım, kafamı çeviriyorum. hah işte şimdi tom waits'in sırasıdır bu geceyi poor edward'a üzülmeye adıyorum. ve tez hocamdan artık rüyalarıma girmemesini rica ediyorum, dudağımın kenarında az sonra orda olacağım diyen bir herpes ile ... ah dünya bir sahne de biz de oyuncularız öyle mi, herpes ne öyleyse a.q.? o da mı oyuncu...
- libero. bu kelimeyi bi ara cümle içinde kullanmalıyım futbolla ilgili bi terim olsa gerek, oo bugün yine libero günündesin!
- mezun olduğum sıralarda Yalom'un varoluşçu psikoterapisini okuyordum şimdi tekrar elime aldığımda kitabı 685'i sayfada bıraktığımı gördüm anlamsızlık başlığında. ne kadar da manidar. belki şimdilerde tekrar bu başlığın altını gözden geçirmeliyim.
- bugün çok libero günümdeyim, sözlükten şöyle bi gözden geçirdim ne demekmiş libero diye sezgisel olarak günün kelimesi seçtiğim libero'nun defansın arkasında oynayan adam, voleybolda ofansif yönü zayıf, savunma yönü yüksek, oyuna istediği zaman girip çıkabilen oyuncu manasına geldiğini gördüm sezgilere güvenmek lazım.

bu şizofrenik sohbetin geri kalanını yarın ki mesai durumunu göz önünde bulundurarak yastık ile aramda sürdürmeye karar verdim. darılmaca gücenmece yok! pazar gecesini pazartesiye bağlayan kişi ben değilim ki bu konuda dünya halkları birleşip bir itirazda bulunmalıyız pazardan sonra gelecek günü tayin etme yetkisinin elimizden kim almışsa tepesine binmeli. şiddet yanlısı değilim tamam ama ikna olmadığı takdirde ... pazardan sonraya yakışacak olan en güzel günün cumartesi olduğunu iddia ediyorum ve oylamanıza sunuyorum saygıdeğer dünya halkları ve tabi herkes bilirki cumartesiden sonrasına yakışacak en güzel gün de pazardır!

Hiç yorum yok: